17 Kasım 2010 Çarşamba

Bugünden ötesini görmek

Yalnızlık mı? Yalnız kalmayız değil mi? Bize hep öyle geliyor sanki bütün dünya bizim çevremizde dönüyor. Sanki bu dünyanın tek hakimi biziz ve çevremizdekilere her şey olabilir ama bize olmaz.

Ne büyük çelişki ve ne büyük yalandır... Severiz, bağlanırız, o anları yaşarız. Attığımız her adımda ne kadar güçlü olduğumuz ve hiçbir şeyin bizi yenemeyeceği vardır. Sabah evden çıkıp arabamızı çalıştırırken kendimize deriz ki ben olmasam bu araba çalışmaz. Aslında belki de tek hükmedebildiğimiz odur. Herşeyi kontrol ettiğimizi sanıp aslında karanlıkta kaybolmuş insanlarızdır. Bir el isteriz, karanlıktan seslenecek bir ses.

Belki de tanımadık bir dokunuş. Bir barda olmak isteriz ve orada hiç tanımadığımız bir insanla dertleşmek,  sormak isteriz 'isminiz ne?'

Alacağımız basit bir cevap ile mutlu olmak bir tebessüm koymak isteriz yüzümüze ve hafif bulanık kafayla içimizden deriz ki 'o hiç tanımadığımız insan ne kadar da güzel bir insan.' Aslında aradığımız yalnızlığımıza farklı bir bakış açısı belki de biraz heyecan olacaktır.

Kalbin pır pır atarken dersin kendine şu ana kadar yaşadığım en güzel anlar bunlar. Ne kadar acıdır ki bu yalan duyguyu her seferinde hissedersin ve bunu bile bile girersin o yokuşa.

Sen hiç yokuşa karşı koştun mu? Kalbin deli gibi çarpar, nefes almak ne kadar zordur, sanki bacakların kırılacak gibi olur.

Ve en korkuncu yukarı vardığında dersin ki buna değdi mi?... Buna rağmen hayatın boyunca karşına çıkan bütün yokuşların en tepesine çıkmak istersin ve her seferinde çıkarsın.

Yalnızlıkla başlamıştık. Bütün bu yokuşlardan yıllar geçtikten sonra acaba bir sandalyenin üstünde boşluğa bakan ve bahçedeki kapıdan içeri girecek bir insanı beklersen nasıl olurdu. Kalbin her süpürgeliğe düşecek gölgede heyecanlansa, rüzgarın kapıdaki yaprakları oynattığında biri  geldi diye düşünecek olsan. En önemlisi hayatında en değer verdiğin insanlar sana yaşlısın diye sırtını dönüp adam yerine koymasa. Bütün bu yaşadıklarına rağmen hayatlarının düzgün devam etmesinden mutlu olsan nasıl olurdu.

Ama bana asıl acı veren bunları yaşayacak olmamız.

5 Kasım 2010 Cuma

Hayatın bir akışı olsa

İçinden bir hırçınlık çıkar, için içine sığmaz... Kumsalda yürürsün parmaklarının arasına kumlar girer. Sadece düşündüğün, denize biraz daha yakın olmaktır. Akşamüstü olmuştur zaman ve biraz sessizlik vardır ortamda. Ufak ufak güneş düşer denizin üstüne içine bir nefes çekersin. Derin olur nefesin yosun ile birlikte akşam yiyeceğin çuprayı düşünürsün; belki biraz içeceğin rakıyı. İçin o büyük şehirlerde hissetmediğin şeyleri hisseder. Sadece dersin ki yanlızlık keşke bu kadar güzel olsa. Öyle bir özgüven doğarki sanki yanlızlık herşeyden güzeldir ve sen herşeyi başaracak güçtesindir. Büyük bir mutluluk doğar içine. Bir erkek olarak sabah bakıştığın kızı, bir kız olarak sabah göz göze geldiğin yakışıklı erkeği düşünürsün ve dersinki galiba birşeyler doğuyor. Karnından yukarı doğru bir sıcaklık çıkar kalbin ise hızı hızlı atar. Bütün mutluluk senin içini sarar.....


Ama deniz hala ayaklarının altındadır. Belki bir sigara yakarsın ve biraz geleceği, belkide bir kaç saat sonra ne olabileceğini düşünürsün. Aslında o anda en güzel şey hiçbir şey düşünmemektir sen aslında sadece düşünmemeyi ararsın.....